Peloponnesos Savaşı Kısım-2
Peloponnesos Savaşı Kısım-2
Peloponnesos Savaşı Kısım-2. Atina köleci demokrasisinin saldırgan çevrelerinin önderliğine geçen, Perikles’in akrabası Alkibiades, 420 yılından itibaren Atina politik yaşamında önemli bir rol oynadı. Alkibiades özellikle yetenekli ve bilgili bir gençti. Zenginliği, inceliği, savurganlığı, halka karşı cömertliği ve büyük kişisel çekiciliği ona yaygın ün sağladı. Ama mutlak utanmazlığı, koşullara uyma ve olayların akışına göre davranışını değiştirme yeteneği kendisine “çerçi” lakabının takılmasına neden oldu. Alkibiades’in bütün politikası, son derece geniş ve serüvene yaklaşan fetih tasarılarına dayanıyordu. Batı Akdeniz’in zengin buğday bölgelerini (Sicilya, İtalya, Kartaca) ele geçirmek gibi tehlikeli tasarıları vardı. Uzun süredir Sicilya’nın tahıl zenginliklerine göz dikmiş olan ve fetihler için sabırsızlanan Atinalılar bu tasarıyı onayladılar. Sicilya kentlerinin kendilerini, aralarında en güçlü kent olan Dor kökenli Syracusa’ya karşı korunma istemeleri Sicilya seferi için bahane oldu. Alkibiades Atinalıları harekete geçirmek için bundan yararlandı. Her yerde, sokaklarda, beden eğitimi salonlarında sadece Sicilya’dan söz ediliyordu; bu adanın, Libya’nın, Kartaca’nın haritaları çiziliyordu. Aralarında Nikias da olmak üzere Alkibiades’in rakiplerinin karşı çıkmasına rağmen, demokratik parti 415 yılında, Alkibiades, Nikias ve Lamakhos komutasında Sicilya’ya sefer düzenlemesi kararını Halk Meclisi’nden çıkardı. Büyük bir filo ve ordu donatıldı (134 üç sıra kürekli kadırga, 40 yük gemisi ve 20 bine yakın asker). Bununla birlikte, partiler arasındaki sert mücadele daha başından itibaren seferin gidişi üzerine fena halde yansıdı. Hareketin arefesinde, yolcuların koruyucusu, tanrı Hermes’in dörtyol ağızlarına konan resimleri sakatlandı. Eski Greklerin gözünde bu sadece kutsallığa saygısızlık değil, aynı zamanda bir kötü belirtiydi. Kimileri bu işte Alkibiades’in rakipleri olan oligarşi yandaşlarının parmağı olduğu düşüncesindeler. Seferi önlemek için, bu suçu “tanrıtanımaz filozoflar”ın tilmizi olan Alkibiades’in bizzat işlediği söylentisini yaydılar ve yargılanması için direndiler. Ama amaçlarına hemen erişemediler.
Filo öngörülen günde Pire’den görkemli bir şekilde ayrıldı. Kendisini yargılanmak üzere Atina’ya götürmek buyruğunu getiren bir gemi geldiği zaman, Alkibiades Sicilya’da askerî harekâtı çoktan başlatmış bulunuyordu: Şimdi demokrasiye karşı fesat çevirmekle suçlanıyordu. Ama dönüş yolunda Sparta’ya kaçmayı başardı. Bunlar hiç kuşkusuz ordunun düzenini bozuyor ve savaşma gücünü tehlikeye düşürüyordu. Alkibiades’in ayrılmasından sonra, başkomutanlığı Nikias aldı. Syracusa yakınlarına başarılı bir çıkartma yapan Nikias, kişiliğine aykırı düşen bir etkinlikle ilkin kenti kuşattı ve kısa bir süre içinde kentin surlarını sarma girişimini başlattı. Spartalı Gylippos, öteki Sicilya kentlerinin birlikleriyle birlikte kentin savunmasını üstlenmek üzere Syracusa’ya gelinceye kadar şans Atinalılara güldü. Korinthos da Syracusalıların yardımına koştu. 413 yılında, Atina donanması, Pylos’ta ünlenmiş olan Demosthenes’in komutasında 75 kadırgalık bir yardım aldı. Bununla birlikte, İtalya ve Peloponnesos’tan gelen birlikler Syracusa’nın direnme gücünü artırdığı ve Atinalıların durumunu ağırlaştırdığı için, strategoslar Atina’ya dönme kararı aldılar. Syracusa limanında abluka altına alınan Atina ordusunun uğradığı felaketi Thukydides dramatik bir şekilde anlatmaktadır. Düşman hatlarını yarmak için umutsuzca yapılan bir girişimden ve Atinalıların kendi gemilerini kendi elleriyle yakmasından sonra, ordu adanın içerlerine çekilmek istedi. Düşmanın sayıca üstünlüğü ve açlık onları teslim olmaya zorladı. Sicilya Seferi korkunç bir yıkımla sona erdi: Donanma ve ordu yok edildi, hayatta kalanlar köle yapıldı ve taş ocaklarına gönderildi; strategoslar da idam edildiler.
Bu arada, Atinalılar Attika’da bir başka felaket yaşadılar: Spartalılar Atina’nın kuzeydoğusunda bulunan ve çok önemli bir stratejik nokta olan Dekeleia’yı işgal etmişlerdi. Böylece, Attika’nın bu kesimi ve kendisine yiyecek sağlayan Euboia’yla kentin ilişkisi kesilmiş bulunuyordu. Sparta’ya sığınmış olan ve öç almak için vatanını yakan Alkibiades’in isteği üzerine böyle davranıyordu düşman. O zamana kadar Peloponnesosların işgali kısa süreli oluyordu. Oysa bu kez, Dekeleia’ya yerleşmişler, Attika’dan ayrılmıyorlar, burayı yakıp yıkıp ekonomisini felce uğratıyorlardı. Çoğu meslek öğrenmiş bulunan yirmi binden fazla Atinalı köle, düşman tarafına geçti. Köleci Atina’nın sanayi ve bütün ekonomisi üzerinde bunun etkisi hissedildi. Atina’nın içinde bulunduğu kötü durum Sparta’yı, Atinalıların deniz üstünlüğünü sona erdirmek için girişimlerini iki katına çıkarmaya kışkırtıyordu. Filolarını kurabilmek için, Spartalılar Hellas’ın çıkarlarını bir yana bıraktılar ve para yardımı almak amacıyla Perslerle ittifak yaptılar. Alkibiades Küçük Asya’ya gitti, burada satrap Tsissaphermes’le dostluk ilişkileri kurdu. Bütün İonya’yı Atina’dan ayırmayı başardı, ama ona güvenmeyen Spartalılar yerine filo komutanı Lysandros’u gönderdiler. Lysandros yetenekli bir insan ve kurnaz bir diplomattı; “körler ülkesinde şaşılar baş olur” diyordu. Lysandros, Alkibiades’in yöntemlerini kullanıyordu. Dalkavukça davranışı Perslerin kralının küçük oğlu Kyros’un hoşuna gitti ve ona istediğini vereceğine söz verdi. Lysandros, Sparta’nın verdiği para yardımının artırılması ve Ege Denizine egemen olacak güçlü bir filo kurmak için, genç prens üzerindeki etkisinden yararlandı. Bütün bunlar, Atina devletinin askerî başarısızlıklarının yol açtığı moral bozukluğunu hızlandırdı. İlkin, Küçük Asya kentlerinin ve hemen hemen bütün adaların ayrıldığı Atina Konfederasyonu çöktü. Khios, Lesbos ve Miletos gibi müttefiklerin yitirilişi özellikle etkili oldu. Ödenti akımı önemli ölçüde azaldı ve mali kriz tehdit edici boyutlara ulaştı.
Bütün bunlar, Atina devletinin askerî başarısızlıklarının yol açtığı moral bozukluğunu hızlandırdı. İlkin, Küçük Asya kentlerinin ve hemen hemen bütün adaların ayrıldığı Atina Konfederasyonu çöktü. Khios, Lesbos ve Miletos gibi müttefiklerin yitirilişi özellikle etkili oldu. Ödenti akımı önemli ölçüde azaldı ve mali kriz tehdit edici boyutlara ulaştı. Atina’nın uğradığı felaketler demokrasiyi zayıf düşürüyor ve karşı cepheyi güçlendiriyordu. Görülmemiş şiddette bir politik mücadele başladı. Üyeleri demokrasi düzenini yıkmaya yemin etmiş olan hetaireia’lar (gizli dernekler) bu mücadelenin en önemli kaynakları durumuna geldiler. 411 yılında, ordu ve donanma subaylarının yardımıyla oligarşik bir hükümet darbesi yapmayı başardılar. File başına bir adet ve 40 yaşından aşağı olmamak üzere 10 probuloi seçtiler. Bu arada, oligarkların dediği gibi bir “babalar düzeni” kuruldu: Özellikle aşırı gericilerden oluşan Dörtyüzler Meclisi devletin en yüksek örgütü oldu. Thukydides’e göre, bu meclis, demokratları acımaksızın ezerek ülkeyi “tiranik bir biçimde yönetiyordu”. Demokrasinin temellerini savunan graphos paranomos kaldırıldı ve aylıklı görevler iptal edildi. Ama bu aşırı oligarşi kısa ömürlü oldu. Dört ay sonra en ateşli oligarşi yandaşları (Phrynikos, Antiphos ve başkaları) idam edildiler ve Dörtyüzler Meclisi devrildi.
On probuloi’nin hazırladığı anayasa, iktidarı 5.000 “ağır silah sahibi”ne, yani nüfusun orta katmanlarına veriyordu. Oligarşinin devrilmesinde ve Beşbinler yönetiminin kuruluşunda en önemli rolü Theramenes oynadı. Devletin, “vatanı bir drahmiye satmaya hazır köleler ve yoksul yurttaşlar” tarafından yönetildiği demokrasiden nefret ediyordu. Ama Theramenes oligarşiyi de sevmiyordu.
Kararsız, uzlaşmalara yatkın bir adamdı, hali vakti yerinde katmanların tipik bir temsilcisiydi, kendisine “kothornos” (iki ayağa da giyilen ayakkabı) lakabı takılmıştı.
Beşbinler’in ılımlı yönetimi, geniş demokratik katmanlarda da şiddetli bir hoşnutsuzluğa yol açıyordu. O sırada Samos adası yakınlarında bulunan filonun tayfa ve kürekçileri bunların en örgütlü kesimini oluşturuyordu. Filonun başında tayfaların güvenini kazanabilecek bir komutan bulunmadığı için Alkibiades’i Küçük Asya’dan çağırmaya karar verildi. Yurduna geri dönmeyi istediği için Alkibiades yapılan öneriyi kabul etti. Bir kez daha yön değiştirdi.
Alkibiades’in başlattığı savaşın bu evresinde Atinalıların başlıca amacı Hellespontos’u (Çanakkale) Peloponnesoslulardan kurtarmak ve Karadeniz yolunu açmaktı. Alkibiades’in Abydos (Çanakkale boğazında bir kent) ve Kyzikos (Bandırma körfezinde bir kent) yakınlarında kazandığı parlak zaferler Atina’nın denizdeki saygınlığını tekrar yükseltti ve daha önce Atina İmparatorluğundan ayrılmış olan bazı kentler birliğe dönmek zorunda kaldılar. Alkibiades’in askerî başarıları, Beşbinler yönetiminin düşmesine (410) ve demokrasi düzeninin yeniden kurulmasına yol açtı. Bu dönemde, Alkibiades devlet yönetiminde önemli bir rol oynadı ama Atina’nın başarıları ve zaferi uzun ömürlü olmadı. Sparta, Perslerden sağladığı yardımla güçlenmesini sürdürüyordu. Kyros, Sparta birliklerini paraca büyük ölçüde destekliyordu;
ayrıca, Lysandros gizli oligarşi derneklerinin yönetimini elinde toplamış ve bunların aracılığıyla demokrasiye zarar veriyordu. Alkibiades’in durumu sallantıdaydı, çünkü yönetici çevreler bütün olanaklarını kullanarak kendisine engel oluyorlar, ama o bunlara karşı hiçbir önlem alamıyordu. Önemsiz bir yenilgiden sonra, kendisini alkışlayan çevrelerde bile otoritesi kalmadı. Atina’dan ayrılmak zorunda kaldı ve Hellespontos kıyısında bir süre gönüllü sürgün hayatı yaşadı. Daha sonra, kralın desteğini sağlamak umuduyla Pers ülkesine gitti. Oysa, kral, hiç kuşkusuz Lysandros’un isteği üzerine, daha yoldayken öldürülmesini buyurdu.
Atina’da partilerin amansız mücadelesi iç ve dış politikada dalgalanmalara yol açtı. Lesbos’un yakınlarındaki Arginussai (Midilli’nin güneyindeki Acar adaları) muharebesine bağlı olaylar (406) bu bakımdan belirleyici niteliktedir. Atina filosu Mytilene limanında ablukaya alınmıştı. Son kaynaklarını bir araya getiren Atinalılar 100 gemi donattılar ve köleler de dahil olmak üzere silah altına alınabilecek bütün erkekleri tayfa olarak topladılar. Lesbos’u Küçük Asya’dan ayıran boğazda yapılan savaş Atinalıların zaferiyle sonuçlandı. Ama bir fırtına yüzünden Atina strategosları yaralı gemilere yardım edemediler ve ölülerini gömemediler. Bu olay, strategosların düşmanları olan gericileri galipler aleyhine dava açmak ve ölüme mahkûm edilmelerini sağlamak olanağı verdi (kurbanlar arasında Perikles’in oğlu da vardı). Bu karar uygulanınca, Atinalılar (Ksenophon’a göre) yaptıklarına pişman oldular ve halkı yanıltmış olanları yargılamaya karar verdiler. Doğal olarak, bu tür bunalımlar Atina devletinin sarsılmış olan durumunu daha da zayıflatıyordu. 405 yılında Ageos-Potamos (Çanakkale Boğazı’nda Cumalıdere) yakınlarında yapılan savaşın sonu kesin oldu ve zaferi Peloponnesos Birliği kazandı.
Atinalılar hemen hemen bütün filolarını yitirdiler. Daha sonra, Lysandros’un komuta ettiği Peloponnesos filosu Pira yakınlarında göründü ve Atina’yı kara ve denizden abluka altına almaya başladı. Tutucular barış imzalanması için baskı yapıyorlardı, demokratlar bu tür önerilere ölüm cezası veren bir yasa çıkardılar. Ama açlık ve hastalıklar, kuşatılmış kentin durumunu daha da kötüleştirdiği için, Atina 404 yılında teslim oldu. Atinalılar için barış koşulları çok ağırdı: 1)12 muhafız gemisi dışında bütün filolarını teslim etmek; 2) Surları (“Uzun Duvarlar”) yıkmak; 3) Deniz Konfederasyonu’nu dağıtmak; 4) Demokrasiye son vermek zorundaydılar.
Atina’nın askerî gücü yok edildi; Atina Deniz İmparatorluğu sona erdi; Grek demokrasisi ağır bir yara aldı. İlkçağ köleci düzenine özgü temel çelişkiler, bu düzenin yüksek bir olgunluğa eriştiği Atina’da ortaya çıktı. Bu düzeni desteklemekte bir çıkarı olmayan kölelerin sömürülmesi; “uyruk” durumuna indirgenen müttefiklerin ezilmesi; kırsal halkın aşağı katmanlarının çıkarlarının umursanmaması ve bunun sonucu olarak bu kesimin kent demokrasisine düşman olup, düzenin yeminli düşmanlarının (gerici oligarşi yandaşları) yanında yer alması, bu temel çelişkilerden kaynaklanmaktadır.
Ama Peloponnesos Savaşının sonucu ne kadar yıkımlı olursa olsun, Atina devletinin demokratik rejimini ortadan kaldıramadı. Evet, 404 yılında, Lysandros’un buyruğu üzerine, Atina’da iktidar bir oligarşi komitesinin eline geçti. Bu komitenin “Otuz tiran” adı verilen otuz üyesinin başında, sert bir aristokrat olan Kritias ile Theramenes bulunuyordu. Devleti, yasalara aldırmadan, zorbalıkla yönetiyorlardı. Gerçek bir demokrasi yandaşı avı yürütüyorlardı ve mallarına el koymak için, bu bahaneyle, zenginleri öldürüyorlardı. Kimse hayatından emin değildi. Yurttaş sayısı 3 bine indi; tiranların getirdiği bir yasa, bu takımdan olmayan herhangi bir yurttaşa ölüm cezası uygulamak olanağı veriyordu. Ama bir süre sonra rekabet tiranları karşı karşıya getirdi. Daha ılımlı olan Theramenes, Kritias tarafından 3.000 yurttaş listesinden çıkartıldı ve idam edildi. Ksenophon’un anlattığı Theramenes’in duruşması, Otuzlar döneminde egemen olan şiddet ve keyfi yönetim için çarpıcı bir örnek sunmaktadır Bununla birlikte, oligarşi rejimi ancak sekiz ay sürdü. Başlarında Thrasybulos olmak üzere güçlerini Thebai’de toplamış olan demokrat sürgünler, buradan Attika’ya saldırdılar. Sırayla Pire, Atina ve Atina’dan kaçmış olan son oligarşi yandaşlarının sığınmaya çalıştıkları Eleusis’i ele geçirdiler. Sparta’yı parçalayan iç savaşlar, Otuzlar tiranlığının yıkılmasını kolaylaştırdı. sonuç olarak Atinada uzun yıllar sparta hakimiyeti baş gösterdi.