Arkeoloji🌐MS.MÖ Savaşlar

Helenistik Krallık ve Yükselişi

Helenistik Krallık

Helenistik Krallık ve Yükselişi

Helenistik Krallık ve Yükselişi; Makedonyalı İskender (M.Ö.336-323) İlkçağ’ın en ünlü kişilerinden biridir. Ege Denizinden İndus Vadisi’ne, Libya Çölünden Hazar Denizi’ne yayılan imparatorluğunun büyüklüğü ve bunun yanı sıra bütün fetihlerini gerçekleştirdiği çok kısa zaman kesiti (on yıl kadar) çağdaşlarının belleğinde silinmez bir iz bıraktı ve onu birçok efsanenin kahramanı yaptı. İskender’in tarihinin belli başlı kaynakları arasında, Grek yazarları Plutarkhos ve Arrhianos ile Latin yazarı Ouintus Curtius Rufus’un (M.Ö. I. yüzyıl) yapıtlarını anabiliriz.

İlkçağ tarih yazımcılığında İskender’in kişiliğinin ülküselleştirilmesinin yanında düşmanca değerlendirmelere de rastlıyoruz. Örneğin, Arrihinos, yapıtını İskender’e karşı hayranlık duyan silah arkadaşlarının anılarına dayandırır, buna karşın, Ouintus Curtuis Rufus Makedonyalı fatihin kişiliğinin abartılmasına karşı çıkar. Birbirine taban tabana zıt yargılara çağdaş tarih yazarlarında da rastlıyoruz: Örneğin, Broysen onu ülküseleştirir; oysa Beloch karalamaya çalışır. İskender tahta yirmi yaşında çıktı.

Philippos’un özeniyle aldığı Grek eğitimi onu kültürlü bir insan yaptı. 343 yılından 340 yılına kadar öğretmeni olan Aristoteles ona geniş bir bilgi vermekle yetinmedi; ona Hellen uygarlığı sevgisi de aşıladı. İskender daha çocukluğundan itibaren otoriter ve tutkulu kişiliğiyle dikkati çekiyordu. Makedonya’nın Hellas’ta üstünlük elde ettiği ve Philippos’un bütün çevresinin emperyalist iştahlarının kabardığı dönemde büyüdü. Bu da İskender’in aşırı tutkularının gelişmesinde etkili oldu. Saltanatının ilk yılları çok zor oldu, genç kralın cesur ve katı olması gerekti. Makedonya soylu sınıfının komplocuları ve iktidarda hak iddia edebilecek bütün akrabalarıyla hesaplaşmakla işe başladı. Sonra Trakya ve İllirya boylarının isyanlarını bastırdı.

Helenistik Krallık
Helenistik Krallık

Philippos’un ölümüyle ilgili olarak yayılan yalan haber Grek devletlerinin ayaklanmasına yol açtı. Ayaklanma Thebai’de ciddi boyutlara ulaştı. İskender yıldırım hızıyla Boiotia’ya indi, kuşatmadan sonra alınan Thebai yerle bir edildi ve halkı köle olarak satıldı. İskender, Hellas’taki düşmanlarının defterini dürdükten sonra, babasının tasarladığı Pers seferinin hazırlığını yaptı. 334 yılında, İskender’in Asya’ya götürdüğü ordu büyük bir ordu değildi (30.000 piyade, 5.000 süvari ve 160 gemi). Ama son Akhaimenidlerin Pers devleti görünüşte güçlü, gerçekte çürük bir devletti. Vergilerden, türlü türlü yükümlülüklerden (askerlik hizmeti dahil) bunalmış, satrapların ezdiği halklar, Pers boyunduruğuna karşı ayaklanıyorlardı.

Özgürlük hareketi özellikle Mısır’da güçlüydü. Sayısı ne kadar fazla olursa olsun Pers ordusu savaşma yeteneğinden yoksundu. Temel olarak, satrapların topladığı ve istemeyerek savaşan birliklerden oluşuyordu. Sayısı yirmi bine ulaşan Grek ücretli askerleri kuşkusuz bir güçtü. Ama kendi yurttaşlarına karşı yapılacak bir savaşta bunlara fazla güvenilemezdi. Nihayet, bizzat satraplar isyana ve yönetimdeki sülaleyi tahttan uzaklaştırmaya kalkışıyorlardı. Gerçekte, son Akhaimenidler değersiz kişilerdi. Kraliçeler ve bunların gözdeleri sarayda önemli bir rol oynuyorlardı. Bunların sonuncularından biri, harem ağası Bagoas üç kralı peş peşe tahta çıkartıp öldürtmesiyle ünlüdür; ama kendisi de dördüncüsü, III. Darius (Dareios) Kodomannos tarafından öldürüldü.

334 yılında, bütün güçlerini Amphipolis’te (Trakya kıyısında) topladıktan sonra, İskender, Hellespontos’a (Çanakkale boğazı) yöneldi. Makedonya ordusunda Hellen askerleri de (yedi bine yakın) vardı. Makedonyalılar, Hellespontos’u geçince, Pers öncülerini Granikos (Biga çayı) yakınlarında bozguna uğrattılar. Bu yengiden sonra, İskender, büyük bir çoğunluğu savaşmadan, kendisini bir kurtarıcı gibi kabul edip teslim olan Küçük Asya Grek kentlerini kolayca ele geçirdi. Yalnızca Miletos ve Halikarnasos direndiler ve çetin savaşlardan sonra düştüler. İskender ele geçirdiği kentleri değişik biçimlerde kendine bağlıyordu: Kimilerinde nüfusun demokratik katmanlarını kendi davasına çekiyor, kimilerinde rahip sınıfına (örneğin Ephesos’ta ünlü Artemis tapınağı vardı) dayanıyordu. Bazı durumlarda da, eski hükümdarlarla akrabalık bağları kuruyordu. Örneğin kendini Karia’ya Prenses Ada aracılığıyla kabul ettirdi.

İskender’in ordusu, ertesi yıl, Akdeniz kıyı bölgesinin fethine çıktı.Toroslar’ın boğazlarına (“Suriye’nin Kapıları”) giren orduyu, Kral III. Darius’un komuta ettiği büyük bir ordu karşıladı. İssos kasabası (İskenderun körfezinde) yakınlarında, falanjını ve ağır süvarilerini ani bir saldırıya geçiren İskender, düşmanın sıkışık saflarını bozmayı ve onu ezici bir bozguna uğratmayı başardı.Karargahını, kalkan ve arabası da aralarında olmak üzere bütün gereçlerini bırakan Darius kaçtı. Bu ağır yenilgi Darius’u barış istemek zorunda bıraktı. İskender, kayıtsız şartsız teslim istediği ve “Asya’nın efendisi” sıfatını kullandığı mağrur bir mektup yazdı. Daha sonra, Makedonya ordusu Byblos, Sidon ve altı ay kuşatmadan sonra surları güçlü Tiros’u (Try) aldı.

Bu savaş sonunda bütün Fenike İskender’in eline geçti. Akdeniz’in kıyı kesiminde üstünlük sağladıktan sonra, halkın kendisini kurtarıcı gibi karşıladığı Mısır’a girdi. Yukarı ve Aşağı Mısır’ın kutsal firavunu İskender, ilkin rahiplerin desteğini sağlamaya çalıştı. Mısır tanrılarına büyük bir saygı gösterdi ve büyük tanrının onayını almak amacıyla, Libya çölüne, Amon tapınağına hac yolculuğu yaptı. Tapınağın rahipleri onu Amon’un oğlu (yani Mısır kralı) gibi karşıladılar ve ona dünya imparatorluğu muştuladılar.İskender, fethini sağlamlaştırmak için ele geçirdiği ülkeleri Hellenleştirmeye koyuldu. Örneğin Memphis’te, bu amaçla getirtilen Greklerin de katıldığı jimnastik ve müzik yarışmaları düzenledi. Gene aynı amaçla, Delta’nın batısında İskenderiye (Aleksandreia) (330) kenti kuruldu. Yerleşme yerini İskender’in kendisi seçti. İktidarı bir tek hükümdara vermemek için Mısır’ın yönetimini birkaç kişi arasında paylaştırdı.İskender, üç yıl içinde, Akdeniz kıyı bölgesini ele geçirerek Grek-Makedonya soylu sınıfının düşlerini gerçekleştirdi. Atina Konfederasyonu bu düşü Perikles döneminde yaşıyordu; Demosthenes söylevlerinde birleşik Hellas’ın dünya hegemonyasından söz ediyordu.Bununla birlikte, fethedilen geniş topraklar üzerinde iktidarını sağlamlaştırması gerekiyordu, bu da çok zaman alıyordu.

Bununla birlikte, fethedilen geniş topraklar üzerinde iktidarını sağlamlaştırması gerekiyordu, bu da çok zaman alıyordu. Philippos’un eski silah arkadaşı, yetenekli komutan Parmenion’un, İssos Savaşından sonra Darius’un önerdiği barış koşullarını öğrenince, İskender’e “Ben İskender olsaydım, kabul ederdim”, demesi nedensiz değildir. Bunu İskender şöyle yanıtladı: “Parmenion olsaydım, ben de öyle yapardım.”Mısır’ın zenginliklerinden, Hellas ve Makedonya ile özgür ulaşımdan yararlanan İskender, 331 yılında, Suriye’den geçerek Mezopotamya üzerine yürüdü. Burada, Dicle kıyısındaki Asur kasabası Gaugemela yakınlarında, belki de bütün seferin en kanlı savaşı oldu. Persler, küçük görünen Grek-Makedonya ordusuna oranla çok büyük bir ordu toplamışlardı. Ama, Pers birlikleri arasında birlik bulunmaması, askerlerini savaşın ortasında terk eden Darius’un şaşkınlık ve korkaklığı İskender’in zaferini kolaylaştırdılar. Persler ordularının büyük bir bölümünü yitirdiler ve imparatorluklarının gücü kesinlikle yok oldu.

İskender, Babil’e girdi, halk kendisini bir kurtarıcı gibi karşıladı. Pers İmparatorluğunun başkentlerinin (Susa, Persepolis, Ekbatana) birbiri ardınca ele geçirilmesi, imparatorluk hazinelerinin efsanevi zenginliklerini (150.000 talant) onun ellerine teslim etti. Bazı kaynaklara göre, eski başkent Persepolis’te krallık sarayını yaktırdı.Darius’un ölümü (Hazar Denizi kıyısına sığınmıştı, Baktrian satrapı Bessos tarafından Parthia’da öldürüldü) Akhaimenid Sülalesinin sonu oldu ve İskender’e kendini Büyük Kral’ın ardılı olarak ilan etmesine olanak sağladı.Bunun üzerine Perslere karşı politikasını değiştirdi: Aristokrasiyi destekledi, Doğu giysileri giydi, Asya tören kurallarına öykündü ve önünde el pençe divan durulmasını istedi.

Özellikle Baktrian ve Sogdian’da yerli halkın inatçı direnmesi İskender’in doğuya doğru ilerlemesini frenledi. İskender, 329 yılında bu bölgeye Darius’un öldürülmesinin öcünü almak bahanesiyle gitti. Bessos’un silah arkadaşı Spitamene’nin yönettiği Baktrianlılar ve Sogdianlılar Marakanda’ya (Semerkant) saldırdılar ve Makedonya garnizonunu (2.000 asker) kılıçtan geçirdiler. Massagetlerin ve Sakaların komşuları olan boylar da isyancılara katıldı. İskender, silahtan çok diplomasi ile isyanı bastırdı: Baktrian hükümdarının kızı Roksane ile evlendi ve düğünü gerçek bir siyasal gösteriye dönüştürdü.

Helenistik Krallık ve Yükselişi

Birçok önemli stratejik noktalarda müstahkem mevkiler kurdu ve hepsine Aleksandreia adını verdi. Bunların hepsi çabucak geliştiler. Bunlardan biri Aleksandreia-Eskhatte (Leninabad) İmparatorluğunun en kuzeyinde bulunmaktadır. Sogdian ve Baktrian boyun eğince, İskender Hindistan’a yöneldi. Büyük bir ordunun (Makedonyalılar, Grekler ve Asyalılar) başında derbentlerden geçip Pencap’a (İndus vadisi) indi. Seferin güçlükleri binlerce askerin hayatına ve yük hayvanına mal oldu. İskender yol üzerinde müstahkem mevkiler kurmayı sürdürdü.

Hintli hükümdarlar arasındaki sürekli mücadele, bundan yararlanmasını bilen İskender’in işini kolaylaştırdı. İndus ve Hydaspes’i (Jhelam) geçtikten sonra Batı Hindistan Kralı Pôros’u (Porava) yendi (Makedonyalılar ilk kez savaş fillerini gördüler). İskender burada son iki koloniyi, Nikaia ve Bukephalia’yı (İskender’in bir savaşta ölen gözde atı Bukephale’ın anısına) kurdu. Daha sonra, Ganj vadisini ele geçirmek amacıyla daha uzaklara Hyphase’a kadar ilerledi. Ama ordusu bu uzun ve zorlu seferde yorulmuştu.Doğu politikasını ve “yeryüzünün sınırlarını imparatorluğunun sınırları yapmak” (Arrhianos) tasarısını onaylamayan üst rütbeli subaylar arasında bile hoşnutsuzluk büyüyordu.

330 yılından başlayarak yaşlı askerler ve “paidion”lar (Genç Makedonyalılar) arasında gizli komplolar hazırlanıyordu. İskender sert önlemlerle bunlara karşılık veriyor ve en yakınlarını ortadan kaldırmakta duraksamıyordu; vekili Parmenion ve oğlu, süvari komutanı Philotas bu şekilde hayatlarını yitirdiler.

Bir içki meclisinde Doğu politikasını ve Perslere gösterilen itibarı eleştiren yakın arkadaşı Kleitos’u bir mızrak darbesiyle kendisi öldürdü. Hyphase ordugâhında, subaylar da aralarında olmak üzere bütün birlikleri seferi sürdürmeyi reddettiler. Çadırda, üç gün süren kesin bir yalnızlıktan sonra İskender, İndus nehrinden okyanusa inmek için Hydaspes kıyısında bir filo hazırlanmasını buyurdu. 326 yılında başlayan geri çekilme çok güç oldu. İndus deltasına gelince Nearhos’u Basra körfezine kadar deniz yolunu (o zamana kadar çok az denenmiş bir şey) izlemekle görevlendirdi; kendisi, ordusunun kalan bölümüyle kavurucu Gedrosia (Bülücistan) çöllerini geçerek geri dönüyordu. Sefer Babil’de tamamlandı (325). Savaş sırasında olduğu gibi savaştan sonra da, İskender, Greklerle Perslerin kaynaşmalarını bazen oldukça ilkel yöntemlerle gerçekleştirmeye çalıştı.

Karışık evlenmeleri destekliyordu: Bir günde 10.000 Grek askeri Pers kızlarıyla evlendi. İskender’in kendisi de, Büyük Kralların geleneğine uyarak iki Pers prensesi daha aldı. Doğu soylu sınıfının etkisi, saray erkânında ve orduda, yönetimde giderek büyüyordu. Bu arada İskender, Persleri Helenleştiriyordu; 30.000 Pers erkek çocuğu Makedonyalıların savaş sanatlarını, geleneklerini ve Grek dilini öğreniyordu. Ama İskender’in bu politikası giderek artan bir muhalefetle karşılaşıyordu. 324 yılında, Dicle kıyısındaki Opis’te gerçek bir asker isyanı patlak verdi. Ayaklanmanın 13 önderini idam ettirerek ayaklanmayı acımadan bastırdı ve Perslerin ağır bastığı yeni bir ordu kurmaya başladı. Bununla birlikte, kendilerine Perslere göre ayrıcalıklı bir konum sözü vererek Makedonyalılara ödün vermek zorunda kaldı.

Uçsuz bucaksız imparatorluğunun başkenti Babil’de ordunun örgütlenmesini gerçekleştirdi ve batı yönünde yeni bir sefere hazırlanırken, 323 yılında, sıtmadan öldü. Batı ile Doğu’nun ekonomik ve kültürel yakınlaşmasını sağladığı için Pers İmparatorluğunun fethi çok önemliydi. Onlarca yeni kentin (“Aleksandreia”) kurulması bu yaklaşmada çok önemli rol oynadı.

Helenistik Krallık ve Yükselişi yazımızı okuduğunuz için teşekkür ederiz.

Diğer bir yazımızda Tarihteki En Büyük Savaşların Listesi hakkındaki makalemizi okuyabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu