Antik RomaArkeoloji🌐

Antik Roma Hayatı

Antik Roma’da günlük yaşam

Antik Roma Hayatı. Bu yazımız da romalıların günlük yaşamlarını anlamaya çalışacağız. Romalıların günlük yaşamlarını Pilinius, Ovidius gibi antik yazarların kitaplarından ve arkeolojik kazılardan özellikle pompeii, herculaneum gibi oldukça korunmuş kentlerden hostiya limanı gibi çamur altında kalmış günümüze kadar varlığını korumuş kalıntılardan ve efes’in yamaç evleri gibi günlük yaşam alanların da yapılan kazılardan öğrendik ve öğreniyoruz.

Aslına bakarsak romalıların günümüz dünyasına göre son derece son derece ilginç yaşam tarzları var, Ve bunlar çok ilgimizi çekiyor..

İlk olarak roma toplum yapısını oluşturan sınıflara göz atalım. Her ne kadar keskin sınırlarla çizilmemiş’te olsa bir sınıfsal hiyerarşi vardı. bu hiyerarşi’nin tepende yer alan grup Patrikgiller’di bunlar zengin arazi sahipleri konsüller , senatörler , hakimler gibi üst düzey kişilerden oluşuyordu. Bu sınıfın üyelerinin oy kullanma hakkı vardı ve bu insanlar bugün bile Hayal edemeyeceğimiz bir serveti ve insan gücünü kontrol eden gruptu.

Ve bu insanların serveti belki sadece günümüzün zengin bazı amerikan aileleri ve basra zenginlerinin petrol zengini hanedanlığı ile karşılaştırabiliriz.

Bir örnek vermek gerekirse; Meşur hatip katolun aktardığına göre bir işçinin yıllık kazancı yaklaşık 300′ denarius tu! Fakat aynı dönemde romalı meşur general skip afrikanus’un 1 milyon denairus’luk bir serveti vardı. Yine MÖ 1.yy meşur devlet adamı Krasus 50 Milyon denarius’luk kişisel bir serveti yönetiyordu. İşte patrikgiller böyle adamlardı yani dönemin kaymak tabakası ve aynı zamanda senatoyu dolayısıyla imparatorluğu yöneten gruptu..

Patrikgiller’den sonra gelen sınıf

Plebler

Plebler küçük çiftlik sahiplerin’den sanatçılar’dan zanaatkarlar dan ve esnaflar dan oluşan bir tabaka çok fazla adları yok bunların olanakları da zaten böyle romayı etki edecek şeyler değil. Örneğin örneğin bu sınıfta insanlar asker olabiliyordu ama general gibi yüksek rütbelere erişemezler di.

Yine aynı şekilde siyasi liderleri oylayamazlar’dı ama bazı yazalarda oy ve söz hakları vardı yine halk pleksin de bu plebler oluşturuldu. Buradan sakın pleblerin ezilen pleblerin ezilen halk kitleleri olduğu sonucu çıkmasın ticari sayesinde bazı plebler öylesine zenginleşmişti ki Patrikeler’den bile zengin olmuşlar dı. Yine dönem dönem bu kadar zenginleşen Pleblerin yanı sıra borçlarından dolayı köle olmuş ve tüm haklarını kaybetmiş plebler de vardı.

Bir diğer sınıf Özgür İnsanlar

Bunlar genellikle adlarından da bahsedildiği gibi azad edilmiş yada özgürlüğü satın almış kölelerden oluşuyor bu kişiler plebler’le genelde aynı işleri yapsalar da oy hakkı yada mülk sahibi olma gibi hakları yok o yüzden pleblerin aşağısın da yer alıyorlar.

Son sınıfımız ise Köleler

Tarlalar da madenler de evlerin içlerinde bahçelerde büyük çokluğu karın tokluğuna çalışan marangozluk ve dokuma gibi extra yetenekleri olanların ise özgürlüğü satın almak için bir kaç kuruş biriktirebildiği kişilerdi köleler. Bazı zeki köleler çocukluktan itibaren seçilir matematik ve okuma yazma gibi konularda özel eğitmenlerden ders alırlardı, ve bu kişiler efendilerinin ofis işlerinde kullanılırdı. İşte roma toplum yapısı böyleydi ve bu yazımızda böyle bir toplum yapısında yaşayan kişilerin hayatlarına göz atacağız. İlk başta da dediğimiz gibi arkeolojik kalıntılar ve antik kaynaklar bu konuda bize en büyük yol gösterici olucak.

Bir sonraki konu başlığımız Evler

Nerede yaşıyordu bu insanlar? sorusunun cevabına bakacağız MÖ 1yy. Son çeyreğin de yani augustus dönemin de Roma şehrinde 750 bin ile 1 milyon arasında insan yaşadığı düşünülüyor du. Bu bugün bile müthiş bir rakam kabul ederseniz. Fakat buna rağmen romanın alt yapısı ve düzeni bu insan yoğunluğunu kaldırabiliyordu, Kırsal kesimlerde ki basit ahşap ve kerpiç evleri saymazsak roma ve romaya benzeyen kalabalık kentler de genellikle sıradan insanlar insalo denen 3 yada 4 katlı günümüz apartmanları’nın çok daha basit hali binalar da kalıyorlardı.

Arsa sıkıntısı olduğu ve yoğun nüfus bulunduğu için büyük kentlerde yüksek binalar çok geçmeden zorunlu duruma gelmişti tıpkı günümüzde olduğu gibi.

Bu binalara baktığımız zaman yani insulara’lara baktığımız zaman iskelet ahşap örgünün ise tuğladan olduğunu görüyoruz. Alt katta genellikle dükkanlar, ve dükkanların arka odalarında daireler üst katlarda ise minik odacıklar duruyordu. İnsula’ların alt katında genelde insulanın sahibi yada gelir düzeyi daha yüksek insanlar kalırdı. Çünkü insula’ların alt katlarında biraz önce belirttiğimiz gibi dükkanlar vardı ve bu insanlar o dükkanların işletmecileriydi, Ayrıca alt katlar daha genişti ısınma ve ışık imkanları daha fazla olan yerlerdi. Alt katlarda kalanlar kiralarını yıllık olarak verirken üst katta kalanlar günlük yada haftalık olarak kiralarını peşin öderdi çünkü pek çoğunun pertis günkü geliri garanti değildi, Ayrıca zemin katta yaşayanların yemek yeme ve uyumak için farklı odalarının pencereleri varken üst katlarda yaşayan aileler genellikle tek bir oda içerisinde sıkış tepiş yapışıyorlardı.

Yazın sıcağın da ve kışın soğuğun dan korunmak için pek çoğu penceresiz odalarda yaşamak zorundaydı ve odalarında’ki tek ışık kaynakları kaldillerdi.

Bazı insula’ların zemin katlarında tuvaletler vardı fakat genel olarak tuvalet o dönem için son derece lüksdü, bu yüzden üst katlarda yaşayan insanlar özellikle de geceleri nekais, ve amis denen kaplarla ihtiyaçlarını gideriyorlar’dı. Elbette hemen hemen her kentte bir kaçtane latrina yani halk tuvaleti vardı fakat geceleri latrinalar tercih edilmezdi çünkü sokaklarda ışıklandırma yoktu ve büyük kentlerin sokaklarında suç oranları yüksekti. Bugün dünyanın her yerinde roma dönemin latrinalarını hemen hemen her yerde görebilirsiniz. Örneğin denizli pamukkale de bulunan Hierapolis Antik kentinde bir latrina var roma ve halk dönemini merak edenler Hierapolis gezimizde çektiğimiz videoya göz atabilirler.

İnsula’lara dönersek ister zemin katta yaşasın ister üst katlarda yaşasın insanlar genellikle yemekleri dışarda yiyordu. Çünkü insulalar’da yemek pişirilecek ocaklar ve fırınlar yoktu özellikle kış ayların da ısınmak için yakılan mangallar zaman zaman yemek yapmak için kullanılabiliyor du fakat yangın tehlikesini de beraberin de getiriyordu. Büyük kentler’de çıkan yangınların neredeyse tamamına yakın sebebi insulalar da çıkan yangınların kısa sürede kente yayılmasıydı. Çünkü bir insula ‘da başlayan yangın sonucunda çıkan alevler çok kolay bir şekilde diğer insulalar’a sıçrayabiliyordu. Ve itfaiye olaya müdahale edene kadar ki augustus dönemine kadar itfaiye de yoktu augustus döneminden sonra kurulu. İtfaiye bu olaya müdahale edene kadar neredeyse mahallenin tamamı yok oluyordu.

Yangınların dışında insulalar’da yaşayan insanlar genellikle genç yaşlarda hayatlarını kaybediyorlar’dı çünkü çoğu insula’da malesef kurşun borular ve malesef kurşun borulu seramikler çok fazla kullanılmış ve buda zaman içerisinde insanların zehirlenerek genç yaşta ölmelerine sebep olmuş. İşte bu mutfak ve yemek pişirme sorunu yüzünden kentlerin hemen hemen her noktasında basit lokantalar yada sokak satıcıları bulunuyordu, ve elit kesim dışında hemen hemen herkes yemeklerini dışarıda yerdi. İnsula’lar haricinde birde kent dışında yapılmış villalar var günümüz konaklarına oldukça benziyorlar aslında. Bu villaları komple bir üretim merkezi olarak düşünmek doğru olur kırsalda bulunan çiftçilik etkinliklerinin yanı sıra “Depolar, ahırlar, yağ preşi, şarap mahzeni tabakaneler, kesimhaneler” gibi bütün birimlerin hep bir arada bulunduğu ve tek bir aile tarafından kontrol edilen onlarca bazende yüzlerce kölenin çalıştığı yerlerdi bu villalar, ve roma ekonomisi de aslında fethiler’den sonra ki en önemli dayanak noktalarından birisiydi villa ekonomisi.

Villalar da yaşayan aileler muhteşem bir zenginliğe sahipti ve yaşadıkları evlerin içerisinde bahçeler, havlu, kütüphane, hamam, konuk odası, tuvalet, çalışma odaları, ve sohbet odaları, gibi pek çok bölüm vardı. Bir insulalar’da yaşayan ailelerin hayat standartları’na bakın birde villalarda yaşayan ailelerin hayat standartlarına bakın.. Arada dağlar kadar fark var. Ayrıca bu ailelerin çocukların yunanca Paido gogos, Latince pedo gogus denilen özel eğitmenler tarafından dersler veriliyordu tahmin edebileceğiniz üzere bu kelime günümüz de pedagog olarak hala kullanılıyor. Bu özel eğitmenler genellikle yunanistan’dan ve Anadolu’dan gelirdi.

Bu eğitmenler çocuklara okuma yazma, matematik, grekçe, edebiyat, retorik hatta zaman zaman cinsellik gibi konularda dersler veriyordu. Grekçe roma döneminde halâ geçerli sanat ve bilim dili olduğu için konuşmalar sırasında ilyada ve odesya’dan alıntılar yapmak iyi eğitim almış kişilerden beklenen bir tutumdu ve romalı yazar ve imparatorların da konuşmaları sırasında zaten bu betimleri sık sık atıf yaptığını da görüyoruz.

Üç numaralı konu başlığımız Yiyecekler

Villalar’dan kent merkezlerine dönersek esnaflar güne çok erken başlıyordu çünkü o dönemde buzdolabı yada soğuk hava deposu gibi imkanlar olmadığı için pek çok ürün sabah gelir ve akşama kadar tüketilirdi, Aslına bakarsanız bir zorunluluktu. Aynı şekilde günümüzde olduğu gibi kasap dükkanları yada büyük kesimhaneler yoktu bir gün önceden kasaplar insanlarla anlaşırlar ve talep edilen miktarda hayvanı yanlarında getirerek kendilerine verilen alanlarda bu hayvanları keserler ve etleri anında satarlardı, Bu sayede herkes ihtiyacı kadar et alır ve kasabında et saklama gibi bir problemi olmazdı. Aslına bakarsak romalıların ne yediklerini biliyoruz çünkü antik yazarlar bu konudan çok fazla bahsetmişler ama ne yedikleri hakkında pek bir fikrimiz yok çünkü bugün çokta severek tercih etmediğimiz ürünler romalıların ana gıda kaynaklarıydı. Hiç bir romalı hayatı boyunca patates, domates, mısır, biber, yada şeker, yemedi. Hatta bunları duymadı görmediler çünkü bu gıda maddeleri yüzyıllar sonra coğrafi keşifler sayesinde avrupaya gelecek aynı şekilde imparatorluk sınırlarında yaşayan romalıların bazıları hayatları boyuncz incir, şeftali, portakal gibi meyveleri tadamadı. Çünkü kendi bölgesinde yetişmiyordu, lojistik ve saklama imkanları da bu tarz meyvelerin geniş bölgelere dağılmasına olanak vermeyince insanlarda kendi bölgelerinde ne varsa hayatları boyunca onunla yetinmek durumunda kalıyorlardı.

Halkın bir kısmının düzenli olarak et, yumurta, peynir, ekmek, tahıl ve zeytinyağı tükettiği anlaşılıyordu. Fakat madalyonun diğer yüzüne baktığımızda kölelerin ve fakir halkların bir kısmının genellikle yulaf lapasıyla beslendiğini görüyoruz eğer şanslıysalar bu köleler lapanın içine ekleyecek sütte zaman zaman buluyorlardı. Yetersiz beslenmenin büyük bir problem olduğu görülüyor çünkü imparatorluğun farklı yerlerinde yapılan kazı çalışmaları sonucunda çıkarılan iskeletler üzerinde yapılan kazı çalışmaları sonucunda çıkarılan iskeletler üzerinde yapılan incelemeler de halkın bir kısmının yetersiz beslendiği anlaşılıyor. Fakat isterseniz saraydan çıkma olun isterseniz köle anne babanın evladı olun romalıların başarılı olduğu ve ciddi bir takdirat ettiği bir konu var, Temiz suyu ulaştırma konusunda romalılar son derece başarılı. İmparatorluğun büyük küçük ayrımı olmadan bütün kentlerinde çeşme yapıları var ve bu çeşme yapıları sayesinde halk hiç bir zaman temiz su sıkıntısı çekmemiş bu konuda’da biraz önce dediğimiz gibi romalılar ciddi bir takdiri hak ediyor.

4 numaralı konu başığımız çalışma saatleri

Pek çok romalı günde 6 saat çalışırdı ve işe güneşin ilk ışıklarıyla birlikte şafak vakti başlardı öğleden sonraysa pek çalışan olmazdı çünkü insanlar öğleden sonralarını sosyal aktivitelere ayırıyorlardı. Biraz önce verdiğimiz tuvalet olayında olduğu gibi ışıklandırma her alanda büyük bir sorundu, işte bu yüzden insanlar tiyatrolara gündüz gider atletizm müsabakaları ve hamam toplantılarında yine öğleden sonra yapardı. İşin ilginç tarafı bu tür eğlencelere ister fakit olsun ister zengin olsun herkes katılabiliyordu çünkü değim yerindeyse hemen hemen bütün imparatorluk kentlerinin ticari bölgeleri ve alışveriş alanlarında yaprak kımıldamazdı çünkü herkes çünkü herkes dükkanını kapatıp sosyal aktivitesine giderdi.

Romalıların öğleden sonraki aktivitelerinin en önemli bölümünü hamamlar oluşturuyor hamamlar ciddi bir kültür ve roma yaşam tarzının vazgeçilmezidir. İtalyadadan başlayalım fransa, ingiltere, güney almanya balkanlar, yunanistan, türkiye, ispanya, cezayir, fas, tunus, ırak, iran, suriye, mısır, yani imparatorluğun sınırlanının ulaştığı nereye giderseniz gidin en basit şehir yerleşimi airzona, oradan eyalet başkentlerine kadar heryerse ama heryerse roma hamamları vardır.

Romalılar gittikleri yerlere mutlaka hamamlar yapmışlar hamamlar roma yaşam tarzının dediğimiz gibi olmazsa olmazıdır. Hamamların alt metnine bakarsak ele geçirilen heryere hamam yapılması şu demek; “biz burada kalıcıyız, bir buraya yerleşiyoruz, biz buraya kültürümüzü taşıyoruz. Roma hamamları komplek yapılar ve inşaalar için ciddi bir mühendislik ve maddi güç istiyor, o yüzden roma hamamları önemlidir.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Roma konulu Kategorimiz

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu